24 Kasım 2011 Perşembe

Toz.


   Silah sesiyle sıçradı uykusundan. Rüya mıydı, yoksa gerçekten duymuş muydu bu sesi? Anlam veremediği bir kabuslar silsilesinden biriydi galiba bu da. Bilinci açıldıkça fark etti, günlerdir böyle dolanıyordu ortalıkta, gerçekle hayal arasında gel gitler yaşayarak. 

   Aslında her şey, bir günde değişmişti hayatında. (Oysa o kadar sıradan bir güne uyanmıştı ki ona sorsanız.) Sabah her zamanki gibi kahvesini hazırlamak için ketılın tuşuna bastı ve oturdu pencere kenarına. Ketılın sesinden çakmak sesi bile duyulmuyordu sigarasını yakarken. Lap-topunu açtı ve rutin işlerinden biri olan internette haber okumak için birkaç siteyi aynı anda açtı. O anda, kahvesini hazırlaması için onu uyaran ketıldan "tık" diye bir ses geldi. Zaten sabahları yalnızlığının sessizliğini bozan bir tek ketıl oluyordu, çıkardığı seslerle. Yerinden tüm miskinliği ile kalktı ve sade bir kahve yaptı kendine. Tekrar bilgisayarının başına oturdu ve haberlere göz atmaya başladı.
   Her zaman gördüğü vahşet haberlerini açtıkça, midesi bulanmaya başladı. Kahvede bir sorun var diye düşündü önce, sonra sigaraya suç attı. Ama ikisinin tadının her zamanki gibi olduğunu, ağzında yavaş yavaş yayıldıkça anladı. Bir sorun vardı. Kesinlikle bir sorun vardı. Midesi bulanıyordu haberleri okurken. 
   Önce Ukrayna'da yakılan sokak köpek ve kedilerini gördü, üç kişinin teröristlerce öldürüldüğü haberi geldi ardından. Daha sonra hala kayıp insanlardan bahseden haberi okudu. Bunları, bir travestinin dün gece öldürülmesi, bir kadının kocası tarafından on yedi yerinden bıçaklanması, bilmediği bir ülkede yapılan bir eylem sırasında yirmi kişinin öldürülmesi, dört kişiye tecavüz eden bir adamın linç edilmesi, savaş çıkmış bir ülkede elli üçten fazla kişinin ölmesi, önemli bir zatın suikasta kurban gitmesi, uyuyakalan şoför yüzünden bir ailenin yok olması takip etti.
   Ne oluyordu böyle? Dünya ne zaman böyle çığırından çıkmıştı? Ne ara bu kadar rüyaya dalmıştı da, bugün uyanıp bu haberler etkiler olmuştu onu?
   Ölüm kokusu artık burnun direğini sızlatır hale gelmişti. Hafızası ceset fotoğrafları ile bir çöplüğe dönmüştü. Tüm bedeni, uzun süredir korkuyla örtünür olmuştu. Kafası karıncalı gösteren bir televizyon gibi karman çorman bir hale gelmişti. Ve aynadaki suratı, nefretin çizgileriyle dolmuştu. 
  Evet, o artık insan değildi. Yüzyıllık bir tarihin "insanlık rüyası", bir patlama sonucu toz bulutuna dönüşmüştü. Tozdan kimse kimseyi göremez ve korkudan önüne gelene saldırır olmuştu. Yaşadıklarını, nefes alış verişleriyle anlayamayacakları kadar toz dolmuştu ciğerleri. 
  İşte o da, yıllardır koştuğu toz bulutunun içinde bir sabah öylece kalakalmıştı. 

   Bir silah sesi daha duydu. Tekrar sıçradı. Yarın sabah okuyacağı haberlere, birisi daha manşet olmuştu az önce. Uyumak istedi, uyuyamadı. Midesi bulandı, kustu. İçinden çıkan ne bir yemek, ne bir suydu. Sadece toz kustu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder