8 Ekim 2012 Pazartesi

a.


      Şarkı söyleyen bir adam... Hayatımdaki yeri çok büyük olan bir adam...

   Aslında hiç gitmemiş gibiydim ilk gördüğümde onu. O hep benimleymiş, ben hep onunlaymışım gibi... Bir değişmemişlik, aynılık hali... Özlediğimden bile emin değildim.

   Ta ki, o şarkı söylemeye başlayıncaya kadar. Müziğin aramızda farklı bir bağ yarattığını keşfettim o anda. Kelimeler bizim için küçük sanat oyunlarıydı sanki ya da bir gereklilik. Ama müzik öyle değildi, o söylediğinde, ben dinlediğimde, beraber dinlediğimizde; işte en çok o zaman anlıyorduk birbirimizi. Arka arkaya şarkılara hikayeler yazabilecek kadar iyi biliyorduk bu dili. 

   Ve o adamda, sahnedeyken şunu gördüm. Bu adam müzikle olmalıydı, müzik olmalıydı. Hiç görmemiştim onu böyle, farklı bir a halindeydi dün gece. Şarkı söylemek, onun meditasyonuydu sanki. Gözlerini kapatıp neler hissediyordu kim bilir şarkı söylerken... 

   Şarkıların farklı bir şeyi vardı bir de. Ne olduğunu hiçbir zaman çözemediğim bir şeydi bu. Ama bana kendimi iyi hissettiren, gözlerim dolarken aynı zamanda gülümsettiren bir şey... Her şarkı, sanki her insana faklı duygular hissettiriyor, milyonlarca farklı duygu çıkıyordu ortaya. Küçücük bir nokta vardı ama, hiçbirimizin bilmediği tek bir ortak his vardı. Kendini hem tek hem bütünle hissettiren şarkılardı, garip...

   Şarkı söyleyen bir adam... Hayatımdaki yeri çok büyük olan bir adam...
   Güzeldi dün gece. Güzeldi onu, olmasını hep istediğim yerde görmek.
   
   

2 Ekim 2012 Salı

Eve Dönüş.

    Sonunda evimdeyim.

   Bir ay çok çabuk geçti benim için. Hatta hiç gitmemiş gibiyim. Bütün bir ayı, sanki sadece dün geceki rüyamda gördüm ve odam da açtım gözlerimi. Gerçi değişen çok şey olmuş burada. Herkesin hayatı çalkantılarla dolmuş. Ben de değiştim şüphesiz. Ama kendimi iyi hissettiren bir değişim bu. Gitmeden önceki buhranlı i'nin yerini, huzurlu bir i aldı. 

   Dönmek çok zor geldi buraya. Fakat bir yanda da sevdiklerimi duyduğum özlem vardı. İkilemde kaldım aslında hep bu yüzden. Gene de dönmek, güzel bir duygu. 

   Aslında tek başıma bir aylık bir tatil yaptım Xylokastro'da. Kendimi, sevdiklerimi, ilişkilerimi, hayatımı çok sorguladım oradayken. Buraya döndüğümde beni bekleyen sorumluluklar, orada düşündükçe gözümü korkutmuştu. Ama sonra bir şey oldu ve ben hayattan zevk alan, sorumluluklarımı üstlenebilecek, bazı şeyleri umursamayıp oluruna bırakmayı tercih eden bir insan haline geldim. Tüm endişe ve korkularımın, sadece beni mahvettiğini gördüm. 

    Değiştim. Güzel değiştim.

   Çok tatlı, çok sevdiğim insanları bıraktım orada. Ağladım dönerken, evet. Eve dönme istediği gene de hep içimde bir yerlerdeydi. Beni Ankara'ya bağlayan çok şey var. Fakat, dünyanın neresine gidersem gideyim, yaşama içgüdüsü misali, mutlu olmak için bir şeyler yapabileceğimi keşfettim. Yani şikayet etmek yerine, kendimi orada kaybetmeyi, huzurlu olmayı seçtim. Tek başınalığın keyfine vardım.

  Ve bir de, sevgiliyi pek özledim. 
  Hava alanında ayrılırken ondan, son kez öperken onu, bu kadar özlemle dolacağımı ben bile tahmin etmiyordum. Şimdi burada değil O, gelecek yakında. Bekliyoruz hep birbirimizi, hayatın akışında. Kavuştuğumuzda hissettiklerimizi ise hiçbir şeye değişmem.

   Kısacası, her şey yolunda. En azından benim için yolunda. Mutluyum, daha ne diyeyim ki...