19 Ocak 2016 Salı

Black Book Sonrası Buhran

İnsanlık tarihinin yegane iki gerçeği var: vahşet ve açgözlülük. 

Bir dünya tarihi düşünün ki, hiçbir surette var olanı paylaşamayan nesiller barındırmış içinde. Hep tekerrür etmiş, savaşlarla, katliamlarla, soykırımla, açgözlülükle. 

Doymak bilmeyen ruhlarımız, dünyanın her bir noktasında kötülüğe gebe. Hiçbir toprak parçası, hiçbir su damlası kalmamıştır ki, nesiller boyu süren bu zalimliğe şahit olmamış. 

Tarihi okumak, şimdiyi görmek içimde ara ara kıpırdanan huzur duygusunu yok ediyor. 

Neden hep savaşmak zorundayız? Neden hep daha fazlası?

İnsan doğası bu mu sadece? İnsan, hep kötülüğe dair mi seçimler yapmalı?

Cevabı belli olan, ama her zaman cevapsız kalması tercih edilen sorular...

Neyse, her şeyimizi yok ettiğimiz gün, elimizde boşluktan başka bir şey kalmadığında, göreceğiz bence güzel günleri. Hiçlikten, mutluluk doğar.  


15 Ocak 2016 Cuma

Sabitlik Arayanlar Partisi (SAP)



Merhaba Sevgili Blog, 

Ekim 2013'ten beri sana bakmaz oldum, biliyorum. Hatta seni özellikle unutayım diye pek çabaladım. Ama zihnim hesabımın şifresini hatırlayacak kadar hınzır çıktı. Madem giriş yapabildim, bir şeyler yazayım dedim. Sanırım özledim seni. Aslında sen sadece benim eski i halimin somut halisin. Geçmişimi hatırlattığın için seviyorum seni. Sanırım geçmişim ile bağ kurabileceğim tek şey sen kaldın elimde. Malum, anı kutumu yaklaşık 2 sene önce yakmıştım. Hatta kalan iki üç parça şeyi de çöpe attım geçenlerde. Ah ben ve nevrotik çıkışlarım...

Neyse... Nasıl sana geri döndüğümü sorarsan, sevgili b sayesinde oldu. İş bitmiş, herkes evine yol almışken, günümün üçte ikisini geçirdiğim ofiste bir tek sevgili b ve ben kalmıştık. Konu nasıl oldu da bloglarımıza geldi tam hatırlamıyorum. Ama bir anda kendimizi geçmişin sıcak ve güvenli kollarında buluverdik. Yaşadıklarımız tarih kayıtlarına geçsin istemişiz. Geçsin ki, nankör hafızalarımız bizi yarı yolda bırakmasın...

Aslına bakarsan ne garip mahluklar olduğumuza her geçen gün daha da şaşıyorum. Düşünsene sevgili blog, geçmişe bakıyorsun ve bir anda sana güzellik ve muhteşemliklerle dolu gözüküyor. Hadi oradan sen de! Nankör zihin! O mutsuzluk silsilesini sen de yaşamadın sanki. O kadar iniş çıkış yaşadığım döneme özlem içerisindeyim, vay be!

Sanırım iki sene öncesiydi... Belki daha fazladır, hayatımı lanetli geçmişimden arındırmaya karar verdiğimde. Yani içindeki duygusallığı yüzüme vuracak tek bir nesne, tek bir kişi bırakmamaya ant içmiştim sanırım. Üniversiteden dostlar, eski işten arkadaşlar, biricik ailem, anı kutum, odam, evim vs... Her şeyi kendi dünyamın kapısının ardında bırakmıştım. Sevgilim hariç tabi... Onu da bıraksaydım, herhalde evli bir kadın olamazdım şimdi. (Ne garip, "evli kadın i" olmak) 

Neden mi kapı dışarı ettim onları? 

Daha fazla kırılmaya, yıkılmaya, bir şeyleri tamir etmeye güç bulamıyordum da ondan.

Her zaman hayat ile problemim olmuştu. Bir durumu olduğu gibi kabul etmek, benim dünyamda yoktu. Yani ne bileyim, kafamda o probleme dair yüzlerce kelime, fikir dönmeliydi sanki.

Şimdi kapı dışarı ettiklerimi, kendi dünyama geri almaya çalışıyorum. Ama şunu da belirteyim, kendi dünyamda kaldığım yaklaşık bu iki yıllık süre boyunca kendi halimden memnundum. Pişmanlık duyduğum için yazmıyorum bunları. 

Ne mi değişti?

Sevgili blogcuğum, maalesef bir bok değişmedi. Hayatı olduğu gibi kabul etmezsem, kendimi kendi buhranımda öldüreceğimi hissettim. Üzülmekten yoruldum. Kendime yalan söylemekten vs.

Kendi dünyamı kitlelere açma kararım sonrasında, sana daha fazla yazar mıyım, hala bilemiyorum. Aslında bu yazıyı da sevgili b için yazdım galiba. Onun yüzüne söyleyemediğim ama yüreğimde yatan derin duyguları paylaşmak istedim. 

Sevgili b,

Şu an durduğum yerden bakıyorum da, hayatın bizimle hiçbir problemi olmamış. Hayata savaş kararını bildiren de beyaz bayrak çekip pes eden de biz olmuşuz. Şahsen ben, hayat ile hala barış sağlama niyetinde değilim. Zihnim her zaman kelimeler ve fikirlerle boğuşacak. Ancak daha olduğuna bırakma halindeyim. 

Senin sayende, bir yerlerde benimle aynı durum hallerini yaşamış, farklı zamanda farklı yerlerde benimle aynı cümleleri kurmuş biri olduğunu anladım. Aslında aradığım bunca zaman buymuş, biliyor musun? Yani yakınımda onca insanın benimle aynı şeyi hissetmesi pek de anlamlı değilmiş. Anlamlı olan, hiç tanımadığın birilerinin senden habersiz seninle aynı duyguları ve fikirleri paylaşmış olması... Yazılarımda yazdığım o yalnızlık ya da yapayalnız hali pek mümkün değilmiş yani. Ne olursa olsun, dünyanın bir yerinde birileri seninle aynı şeyleri düşünüyor.

Süreğen bir şekilde sabit kalmak mümkün değil. Mühim olan nerede sabitlenmek istiyorsan, bunu gerçekleştirebilmek... Ben şu an başka bir alanda sabit kalmak üzere yola çıkıyorum, haberin olsun. Kendi sabitliğime seni de beklerim.

Yaşasın sabitlik arayışında olan bizler!