18 Kasım 2011 Cuma

İhtiyar.


   Her gün okula giderken, pencereden yaşlı bir amcanın geçen arabaları izleyip sigara içtiği bir evin önünden geçiyorum. O adam hakkında çeşitli hayat hikayeleri yazmak, zevk veriyor bana. Sanırım o da beni tanıyor artık, göz göze geliyoruz. Nasıl ben her sabah onu görmek istiyorsam, sanki onun gözleri de beni arıyor. Ben geçerken o pencerenin önünden, kocaman gözlüklerinin altından, gözlerini daha da kısarak bakıyor bana, tanıyınca gözleri yavaş yavaş büyüyor. Sonra, gülümsüyorum ona. Onu görmek bir rahatlık veriyor bana. "Bugün de yaşıyor" diyerek rahat bir nefes alıyorum. O yaşlı adamın ölmesi çok canımı acıtacak gibi hissediyorum. Rutin hayatımın bir simgesi o benim için, her şeyin aynılığını hatırlatıyor bana. 

   Amcanın perdeleri açık her gördüğümde onu. Televizyonu hep açık. Arkasındaki masada kahvaltılık iki üç parça atıştırmalık bir şeyler var. Duvarın dibine kadar yanaştırılmış bir koltuk, çekyat da olabilir. Masa onun önünde. Muhtemelen kahvaltısını yaptı ve pencere önündeki sandalyesine geçti sigara içmek için. Yoldan geçen arabaları ve insanları izliyor sürekli. Şu an evinin önünde yol çalışması var, sövüyordur belki de belediyeye. Sadece iki kere gördüm onu birileriyle konuşurken ve gülerken. Birinde, orta yaşta bir kadınla pencereden konuşuyordu. Diğerinde ise koltuğa oturmuş insanlarla sohbet ediyordu. Sevinmiştim o an, tahmin ettiğimden daha az yalnızmış, yapayalnız değilmiş diye.

   Karısı ölmüş, çocukları uzakta, torunlarını uzun zamandır görmüyor, telefonla konuşuyor sadece. Pencereden bakıyor dışarı, aslında geçen insanlar umurunda değil. Ölüm gelip camını tıklatsın diye bekliyor. Şu an ona eşlik edebilecek en güzel dost o onun için. Ama gelmiyor. Ölüm bile unuttu onu, tıpkı çocukları ve torunları gibi. O eve ve o açık televizyona mahkum edilmiş gibi. Cezası verilmiş ve dağılmış mahkeme. Tanrı bile uğramaz olmuş evine. Tek lüksü işte o pencere ve sigara. Her gün karşı komşusunun oğlunun aldığı iki paket sigarayı mutlulukla içiyor, ölüme daha da yaklaşmak için. Ama hala çok sağlıklı. Ölüm bile hayatını yaşıyor dışarıda bir yerlerde, o ise asılı kalmış bu evin ağır, nemli ve tozlu havasında.

   Tam ben bunları düşünürken, o da şunları geçiriyor kafasından: Kız her geçişinde cüssesinden daha ağır kitaplar taşıyor elinde. Demek ki çalışmıyor bir yerlerde. Lise öğrencisi de değil, hiç formayla görmedim onu. Üniversiteye gidiyor muhtemelen. Her gün bana bakıyor penceremin önünden geçerken. Acıyordur belki bana ve yalnızlığıma. Ama çocuklarım ve torunlarımdan daha yakın bana, daha fazla şey paylaşıyoruz üç saniyelik bakışmalarımızda. Sevimli bir ihtiyar diyor mudur acaba benim için, yoksa "moruk" deyip geçiyor mudur diğerleri gibi? 

   Sonra ikimiz de avutuyoruz kendimizi, birbirimizin hayali hayatlarıyla. Ben okuluma gidiyorum, o sigarasını içip açık televizyonuna dönüyor. Akşam da karşılaşmayı umarak, rutin hayatlarımıza geri dönüyoruz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder